13 Ocak 2014 Pazartesi

EK: EKONOMİ POLİTİĞİN ELEŞTİRİSİNE KATKI'DAN

Karl Marx
[70]

Paranın doğrudan doğruya ölçü birimi olarak emek-zamanı teorisi, sistematik bir tarzda, ilk defa John Gray[71] tarafından geliştirilmiştir. O, şubeleriyle çalışan bir ulusal merkez bankası eliyle, çeşitli metaların üretimi için gerekli emek-zamanını saptatıyor. Metaının karşılığı olarak üretici, o metaın değerini belirten resmî bir belge, yani metaın içerdiği şu kadar emek-zamanına karşılık bir makbuz alıyor[72] ve bu 1 haftalık işe, 1 günlük işe, 1 saatlik işe vb. tekabül eden banknotlar, bankanın ambarlarında depo edilmiş olan her türlü metaların eşdeğeri olarak bono görevini yerine getiriyor.[73] Temel ilke budur ve bunun bütün uygulamaları, .mevcut İngiliz kurumlarına dayanılarak, daima ayrıntılı biçimde incelenmiştir. "Bu sistem ile", diyor Gray, "bugün parayla satın almak ne kadar kolaysa, para karşılığında satmak da her zaman o kadar kolay olacaktır; üretim tek biçimli kaynak olurdu ve talebe tabi olmazdı."[74] 

Değerli madenler, öteki metaların karşısındaki "ayrıcalık"larını yitirirlerdi ve "pazarda tereyağının ve yumurtanın, kumaşın ve pamuklunun yanındakilerine düşen yeri alırlardı, ve bunların değeri, bizi, elmasın değerinden fazla ilgilendirmezdi."[75] 

Biz, değerlerin hayalî ölçüsünü, altını muhafaza ederek, böylelikle ülkenin üretici güçlerini engelleyecek miyiz, yoksa, değerlerin doğal ölçüsünü, emeği kabul ederek ülkenin üretici güçlerini serbest bırakacak mıyız?[76] 

Emek-zamanı, değerlerin kendiliğinden mevcut olan ölçüsü olduğuna göre, onun yanına niçin dıştan bir başka ölçü kabul edilsin? Değişim-değeri niçin fiyata dönüşür? Niçin bütün metalar tek bir meta ile değerlerini ölçerler, ve böylece, bu tek meta, para olarak değişim-değerinin varlık tarzı biçimini alır? İşte Gray'in çözmeye kalktığı sorun buydu. Bunu çözeceğine, o, metaların toplumsal emeğin ürünleri olarak birbirleriyle doğrudan doğruya ilişki kurabileceklerini sanıyor. Ama metalar, ancak ne iseler o nitelikleriyle birbirleriyle ilişki kurarlar. Metalar, doğrudan doğruya, tecrit edilmiş bağımsız özel çalışmanın ürünleridir ve bunlar, özel değişim süreci içinde elden ele geçerek, genel toplumsal emek olarak kendi kendilerini doğrulamalıdırlar, başka bir deyişle, meta üretimi temeli üzerinde emek, ancak bireysel emeklerin evrensel olarak elden ele geçişiyle toplumsal emek olur. Ama metaların içerdiği emek-zamanını doğrudan doğruya toplumsal saymakla Gray, bunu, kolektif emek-zamanı olarak ya da birbirleriyle doğrudan doğruya ortaklık durumunda olan bireylerin emek-zamanı olarak kabul etmektedir. O zaman, gerçekten, altın ya da gümüş gibi özgül bir meta, genel emeğin ifadesi olarak öteki metalarla kıyaslanamazdı, değişim-değeri fiyat olmazdı, ama kullanım-değeri de değişim-değerine dönüşmezdi, ürün meta olmazdı ve böylelikle burjuva üretimin bizzat temeli ortadan kaldırılmış olurdu. Ama Gray'in düşüncesi hiç de bu değildir. Ona göre, ürünler, metalar olarak imal edilmelidir, ama meta olarak değişilmemelidir. Gray, bu iyi niyetli arzusunun gerçekleştirilmesi işini, bir ulusal bankaya havale ediyor. Bir yandan, banka biçiminde, toplum, bireyleri, özel değişim koşullarından bağımsız hale getiriyor ve, öte yandan, aynı toplum, aynı bireylerin, özel değişim temeli üzerinde üretimde bulunmalarına izin veriyor. Bununla birlikte, her ne kadar, yalnızca meta değişiminden doğan parayı bir "reform"a tabi tutmak istiyorsa da, sorunun iç mantığı, Gray'i, burjuva üretimin koşullarını birer birer reddetmeye götürüyor. O, böylece, sermayeyi ulusal sermayeye[77] dönüştürüyor, ve toprak mülkiyetini de ulusal mülkiyet haline getiriyor,[78] ve yakından bakıldığında görülüyor ki, onun bankası, yalnızca bir elle metaları alırken, öteki eliyle emek teslim makbuzları vermekle kalmıyor, ama aynı zamanda, bizzat üretimi de düzenliyor. Bireyin emek-parasını salt burjuva bir reform olarak gösterme çabasında bulunduğu Lectures on Money adlı yapıtında o, büsbütün göze batan saçmalıklara düşüyor. Her meta, doğrudan doğruya paradır, Gray'in eksik olan ya da daha doğrusu yanlış olan meta tahlilinden çıkardığı teori işte böyledir. "Emek-para" ve "ulusal banka" ve "meta antrepoları" olarak kurulan "organik" yapı, dogmanın dünyayı yöneten bir yasa olduğu sanısını telkin eden bir hayalden başka bir şey değildir. Metaın doğrudan doğruya para olduğunu, ya da metaın içerdiği bireyin özel emeğinin doğrudan doğruya toplumsal emek olduğunu iddia eden dogmanın doğru olabilmesi için, elbette ki, bir bankanın buna inanması ve işlemlerini buna uydurması yetmez. Tam tersine, bu gibi durumlarda, dogmayı pratik olarak eleştiren, iflastır. Gray'in yapıtında gizli kalan ve bizzat kendisinin göremediği şey, emek-paranın kulağa iktisat terimi gibi gelen içi kof bir sözcük olduğu ve bunun da, paradan kurtulmayı ve şöyle bir iyi niyetli arzuyu ifade ettiğidir: paradan kurtulmak, ve parayla birlikte değişim-değerinden kurtulmak, ve değişim-değerleriyle birlikte metadan, ve metayla birlikte burjuva üretim biçiminden kurtulmak, Gray'den önce yazmış olsunlar, Gray'den sonra yazmış olsunlar,[79] bazı İngiliz sosyalistleri, bunu, lafı dolandırmadan ilan etmişlerdir. Ama, parayı kötülemenin ve metaı da göklere çıkarmanın sosyalizmin özünü teşkil ettiğini, büyük bir ciddiyetle iddia etmek ve böylelikle, sosyalizmi, meta ile para arasındaki zorunlu ilişki gibi ilkel bir bilgiden yoksun kalmaya mahkûm etmek, bay Proudhon'a ve onun okuluna düşecekti.[80] 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.