14 Ocak 2014 Salı

MÜLKİYET YA DA TOPRAK RANTI

Karl Marx
HER tarihsel çağda mülkiyet, değişik biçimlerde ve birbirlerinden tümüyle farklı toplumsal ilişkiler içinde gelişmiştir. Demek ki, burjuva mülkiyetini tanımlamak, burjuva üretimin tüm toplumsal ilişkilerinin açıklanmasından başka bir şey değildir. 

Mülkiyeti, sanki bağımsız bir ilişki, ayrı bir kategori, soyut ve ölümsüz bir düşünceymiş gibi tanımlamak, metafiziğin ya da hukukun kuruntusundan başka bir şey olmaz. 

M. Proudhon, mülkiyetten genel olarak sözediyor gibi görünmekle birlikte, yalnızca toprak mülkiyeti, toprak rantı üzerinde duruyor. 

Mülkiyet olarak rantın kökeni, deyim yerindeyse, ekonomi-dışıdır: zenginlik üretimi ile ancak çok uzaktan bağıntılı olan psikolojik ve ahlaki düşüncelere dayanır. (c. II, s. 265.) 

M. Proudhon, kendisinin rant ve mülkiyetin ekonomik kökenlerini anlayacak yetenekte olmadığını işte böyle ilan ediyor. Bu yetmezliğin kendisini, zenginlik üretimi ile ancak uzaktan bağıntılı olmakla birlikte, kendi tarihsel görüşlerinin darlığı ile gerçekten çok yakın bağıntısı olan psikolojik ve ahlaki düşüncelere başvurmak zorunda bıraktığını kabul ediyor. M. Proudhon, mülkiyetin kökeninde mistik ve esrarlı bir şey bulunduğunu öne sürüyor. Mülkiyetin kökeninde esrar görmek –üretimin kendisi ile üretim aletlerinin dağılımı arasındaki ilişkiyi bir esrar biçimine getirmek– yani şimdi, bu, M. Proudhon'un dilini kullanacak olursak, ekonomi bilimi üzerindeki tüm iddialardan vazgeçmek değil midir? 

M. Proudhon, "uydurmaların gerçeğin ortadan kaybolmasına neden olduğu ve insan eyleminin kendisini boşlukta yitirme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ekonomik evrimin yedinci çağında –kredi– insanı doğaya daha sıkı sıkıya bağlamanın zorunluluk haline geldiğini anımsatmakla yetiniyor. Şimdi artık rant, bu yeni anlaşmanın fiyatıydı." (c. II, s. 269.) 

L'homme aux auarante écus, gelecekte ortaya bir M. Proudhon çıkaracağını önceden kestirmişti: "Bay Yaratıcı, izninizle: herkes kendi dünyasında efendidir; ama içinde yaşamakta bulunduğumuz dünyanın camdan yapılmış olduğuna beni asla inandıramayacaksın."[42] Kredinin, kişinin kendisini boşlukta yitirmesinin aracı olduğu senin dünyanda, insanı doğaya bağlamanın zorunlu hale gelmiş olması çok mümkündür. Toprak mülkiyetinin her zaman için krediden önce geldiği gerçek üretim dünyasında M. Proudhon'un horror vacui'si[43] varolamazdı. 

Kökeni ne olursa olsun, rantın varlığı bir kez kabullenildi mi, bu, çiftçi ile toprak sahibi arasında karşılıklı karşıt görüşmelerin konusu olur. Bu görüşmelerin sonal sonucu nedir, başka bir deyişle, ortalama rant miktarı nedir? M. Proudhon'un söylediği şudur: 

Ricardo'nun teorisi bu soruyu yanıtlar. Toplumun başlarında, yeryüzüne yeni gelmiş insanın önünde büyük ormanlardan başka bir şey bulunmazken, topraklar enginken ve çalışma yaşama gözlerini açmaya başlarken, rant hiç varolmamış olsa gerektir. Emeğin henüz biçim vermediği toprak, bir yararlılık nesnesiydi; bir değişim-değeri değildi, toplumsal değil, ama ortaktı. Ailelerin çoğalması ve tarımın ilerlemesi, toprak fiyatının kendisini yavaş yavaş hissettirmesine neden oldu. Toprağa değerini vermek için emek geldi: bundan ortaya rant çıktı. Bir tarla aynı emek miktarıyla ne denli çok ürün veriyorsa, o denli yüksek değerlendiriliyordu; bundan ötürü, mülk sahiplerinin eğilimi hep, çiftçinin ücreti çıktıktan sonra, –yani, üretim maliyeti çıktıktan sonra– toprağın ürününün tümünü kendilerine maletmek oluyordu. Böylece fiilî harcamaların üstünde kalan tüm ürünü emekten alabilmek için, mülkiyet, emeği gölge gibi izlemekteydi. Mülk sahibi mistik bir görev yerine getirdiğinden ve colonus'lara karşı topluluğu temsil ettiğinden, çiftçi, Tanrının takdiriyle, meşru ücretin ötesinde elde ettiği her şeyin hesabını topluma vermekle yükümlü olan sorumlu bir emekçiden öte bir şey değildi. ... Öyleyse öz olarak ve hedefi bakımından rant, dağıtım adaletinin bir aleti, eşitliğe varmak için ekonomi dehasının kullandığı binlerce araçtan biridir. Rant, toprak sahipleriyle çiftçilerin, herhangi bir hile olasılığı olmaksızın daha yüksek bir çıkar içinde, çelişkili olarak yürüttükleri ve toprağı işletenlerle sanayiciler arasında tasarrufun eşitlenmesi sonal sonucuna varması gereken çok büyük bir toprak değerlendirilmesidir. ... Kaçınılmaz olarak kendi malı gözüyle baktığı ve kendisini tek yaratıcısı saydığı ürün fazlasının colonus'un elinden çekip alınmasını, bu mülkiyet sihirbazlığından başka bir şey sağlayamazdı. Rant, ya da daha çok mülkiyet, tarımsal bireyciliği kırmış ve hiçbir gücün, hiçbir toprak bölünmesinin varedemeyeceği bir dayanışma yaratmıştır. ... Mülkiyetin manevi etkisi sağlanmış bulunduğundan, şimdi geriye mülkiyetin dağıtılması kalıyor. [II, 270-272.] 

Bütün bu söz kalabalığı ilkin şuna indirgenebilir: Ricardo, tarımsal ürün fiyatlarının, sermaye üzerinden elde edilen olağan kârı ve faizi de içeren üretim maliyetini aşan fazlalığın, rantın ölçüsünü vereceğini söylüyor. M. Proudhon daha iyisini yapıyor. Toprak sahibini bir Deus ex machina[a15] gibi işe karıştırıyor ve üretim maliyeti dışında kalan bütün üretim fazlasını colonus'un elinden çekip almasını sağlıyor. M. Proudhon, toprak sahibinin işe karışmasını, mülkiyeti açıklamak; rant alıcısının işe karışmasını da rantı açıklamak için kullanıyor. Sorunu, aynı sorunu formüle ederek ve buna bir hece ekleyerek yanıtlıyor.[a16] 

Şunu da belirtelim ki, rantı toprak verimliliğindeki farklarla belirlerken, M. Proudhon, ona yeni bir köken veriyor, çünkü farklı verimlilik derecelerine göre değerlendirilmezden önce, toprak, M. Proudhon'a göre, "bir değişim-değeri değil, ama ortaktı". Rantın, kendisini boşluğun sonsuzluğu içinde neredeyse yitirmek üzere olan insanı gene gerisin geriye toprağa getirmek zorunluluğundan doğmuş olduğu masalına ne oldu öyleyse? 

Şimdi Ricardo'nun öğretisini M. Proudhon'un onu sıkı sıkıya içine sardığı tanrısal, alegorik ve mistik sözlerden kurtaralım. 

Rikardocu anlamda rant, burjuva durumundaki toprak mülkiyetidir. Yani burjuva üretim koşullarının etkisi altında kalmış feodal mülkiyettir. 

Görmüş bulunuyoruz ki, rikardocu öğretiye göre, bütün nesnelerin fiyatı, eninde sonunda, sınai kâr da dahil olmak üzere, üretim maliyetiyle belirlenmektedir; bir başka deyişle, kullanılan emek-zamanıyla. İmalat sanayiinde, en az emekle elde edilen ürünün fiyatı, aynı türden bütün öteki metaların fiyatlarını da düzenler, çünkü en ucuz ve en üretken üretim aletleri sınırsız bir biçimde çoğaltılabilir, ve rekabet, zorunlu olarak, bir piyasa fiyatı, yani aynı türden bütün ürünler için ortak bir fiyat yaratır. 

Tarım sanayiinde ise, bunun tersine, aynı türden bütün ürünlerin fiyatını düzenleyen şey, en çok emek miktarıyla elde edilen ürünün fiyatıdır. Her şeyden önce, kişi, imalat sanayiinde olduğu gibi, aynı üretkenlik derecesine sahip üretim aletlerini, yani aynı verimlilikteki toprak parçacıklarını, istediği gibi çoğaltamaz. Sonra, nüfus arttıkça daha düşük kalitede topraklar işlenmeye başlanır, ya da aynı toprak parçacığı üzerine, öncekilere oranla daha az üretken olan sermaye yatırımları yapılır. Her iki durumda da, öncekine oranla daha küçük ürün elde etmek için, daha çok miktarda emek harcanır. Bu emek artışını nüfusun gereksinmeleri zorunlu kılmış olduğundan, işletilmesi, daha pahalı olan toprağın ürününün satışı, işletilmesi daha ucuz olan toprağınki kadar kesindir. Rekabet, piyasa fiyatını aynı düzeye getireceğinden, daha iyi kalitedeki toprağın ürününe, daha düşük kalitedeki toprağın ürünü kadar yüksek bir fiyat ödenecektir. Rantı oluşturan, daha iyi kalitedeki toprağın ürünlerinin üretim maliyetini aşan fiyat fazlalığıdır. Hep aynı verimliliğe sahip toprak parçaları bulunabilseydi eğer, imalat sanayiinde olduğu gibi sürekli olarak daha ucuz ve daha üretken makinelere başvurulabilse, ya da sonradan yapılan sermaye harcamaları ilk yapılanınki kadar çok üretebilseydi, mamul ürünlerin fiyatlarında görmüş olduğumuz gibi, tarımsal ürünlerin fiyatları da, o zaman, en iyi üretim aletleri ile üretilen metaların fiyatlarıyla belirlenirdi. Ama o andan sonra rant da ortadan kalkardı. 

Rikardocu teorinin genel olarak doğru olabilmesi için,[44] sermayenin sanayinin değişik dallarına özgürce uygulanabilmesi; kapitalistler arası güçlü bir rekabetin kârları eşit bir düzeye getirmiş olması; çiftçinin düşük kalitedeki toprakta[45] kullandığı sermayesine karşılık, bu sermayeyi herhangi bir imalatta[46] kullandığında elde edeceğine eşit bir kâr talep eden bir sanayi kapitalistinden başka bir şey olmaması; tarımsal işletmeciliğin büyük sanayi rejimine maruz kalması; ve son olarak, bizzat toprak sahibinin parasal gelir ötesinde hiçbir amaç gütmemesi gereklidir. 

Toprağın kiralanması aşırı bir gelişme göstermiş olsa bile, İrlanda'da olduğu gibi, rant. henüz varolmayabilir.[47] Rant, yalnızca ücretleri değil, sınai kârı da aşan bir fazlalık olduğundan, toprak sahibine ait gelirin ücretlerden alınan haraçtan başka bir şey olmadığı yerlerde[48] varolmaz. 

Demek ki, toprağı işleteni, çiftçiyi, basit bir emekçi biçimine dönüştürmekten ve "ekiciden, kaçınılmaz olarak kendi malı gözüyle baktığı ürünün fazlasını kapmaktan" çok uzaklarda olan rant, toprak sahibini köleyle, toprak kölesiyle vergi ödeyicisiyle değil, sanayi kapitalistiyle[49] karşı karşıya getirir. Bir kez toprak rantı olarak oluştu mu, toprak mülkiyetinin elinde, ancak üretim maliyetlerini aşan fazlalık vardır; ki bu üretim maliyeti, yalnızca ücretler ile değil, sınai kâr ile de belirlenmektedir. Toprak rantı gelirinin bir kısmını kapan kişi, demek ki, toprak sahibidir. Böylece, feodal çiftçinin yerine sanayi kapitalisti geçene dek, arada çok uzun bir zaman aralığı vardır. Almanya'da, örneğin, bu dönüşüm ancak 18. yüzyılın son üçte-birinde başlamıştır. Sanayi kapitalistiyle toprak sahibi arasındaki bu ilişkinin tam olarak geliştiği yer yalnızca İngiltere'dir. 

Ortalıkta yalnızca M. Proudhon'un colonus'u bulunduğu sürece, rant diye bir şey yoktu. Rant varolduğu anda colonus artık çiftçi değil, işçidir, çiftçinin colonus'udur. Emekçinin sanayi kapitalisti için çalışan basit bir işçi, gündelikçi, ücretli rolüne indirgenerek aşağılanması; toprağı herhangi bir başka fabrika gibi işleten sanayi kapitalistinin işe karışması; topraklı mülk sahibinin küçük bir hükümdar iken sıradan bir tefeci biçimine dönüştürülmesi: bunlar, rant tarafından ifade olunan değişik ilişkilerdir. 

Rikardocu anlamda rant, ticari sanayie dönüştürülmüş ataerkil tarım, toprağa uygulanan sanayi sermayesi, köye taşınmış kent burjuvazisidir. Rant, insanı toprağa bağlamak yerine, toprağın işlenmesini rekabete bağlamakla yetinmiştir. Bir kez rant olarak oluştu mu, toprak mülkiyetinin kendisi rekabetin sonucu olur, çünkü o andan sonra, tarımsal ürünün piyasa değerine bağımlı olur. Rant olan toprak mülkiyeti, hareketlenir ve bir ticari eşya olur. Rant ancak kent sanayiinin gelişmesinin ve bunun sonucu ortaya çıkan toplumsal örgütün, toprak sahibini yalnızca nakit kârları, tarımsal ürünlerin parasal ilişkisini –toprak mülküne yalnızca para basan bir makine gözüyle bakmayı– amaç edinmeye zorladığı andan sonra mümkündür. Rant, toprak sahibini topraktan, doğadan o denli ayırmıştır ki, İngiltere'de de görüldüğü gibi, mülklerinin durumunu bilmeye bile gerek duymaz. Çiftçiye, sanayi kapitalistine ve tarım işçisine gelince; bunların işlemekte oldukları toprakla olan bağları, fabrikalardaki işveren ve işçilerin imal ettikleri pamukluyla ve yünlüyle olan bağlarından daha ötede değildir; yalnızca üretimlerinin fiyatına, parasal ürüne bir bağlılık duyarlar. Bütün dualarını, feodalizmin, o eski güzel ataerkil yaşamın, atalarımızın o basit davranışlarının ve ince erdemlerinin geri gelmesi talepleriyle dolduran gerici partilerin bağırıp çağırmaları bundandır işte. Toprağın bütün öteki sanayilere egemen olan yasaların etkisi altına girmesi, ilgili kişilerin başsağlığı dileklerine konu olmaktadır ve hep olacaktır. Demek ki, tarihin hareketine pastoral edebiyatın (idyll) girmesinde itici gücün rant olduğu; söylenebilir. 

Ricardo, rantın belirlenmesi için burjuva üretimi zorunlu kıldıktan sonra, bununla birlikte, rant kavramını bütün çağlardaki ve bütün ülkelerdeki toprak mülkiyetine uygulamaktadır. Bu, burjuva üretim ilişkilerinin ölümsüz kategoriler olduğunu öne süren ve bu ilişkileri temsil eden bütün iktisatçıların ortak yanılgısıdır. 

Rantın tanrısal amacından –ki bu M. Proudhon için colonus'un sorumlu bir işçiye dönüşmesidir– rantın eşitlenmiş ödülüne geçiyor. 

Az önce de görmüş olduğumuz gibi rant, eşit olmayan verimliliklere sahip toprakların ürünlerinin eşit fiyatları tarafından oluşturulur, öyle ki, eğer daha düşük kalitedeki toprakta üretim maliyeti yirmi franka çıkacak olursa, on franka malolmuş bir hektolitre tahıl yirmi franka satılır. Gereksinme, piyasaya sürülmüş tarımsal ürünlerin tümünün satın almalarını zorunlu kıldığı sürece, piyasa fiyatı en pahalı ürünün maliyeti tarafından belirlenir. Bundan ötürü toprakların farklı verimlilikleri sonucu değil, rekabet sonucu olan bu fiyat eşitlenmesidir ki, daha iyi kalitedeki toprağın sahibine, kiracısının sattığı her hektolitreden on franklık bir rant sağlar. 

Bir an için varsayalım ki, tahıl fiyatı onu üretmek için gerekli emek-zamanı ile belirlenmektedir ve düşük kalitedeki topraktan elde edilen tahılın hektolitresinin yirmi franka malolmasına karşın, iyi kaliteli topraktan elde edilmiş tahılın hektolitresi on franktan derhal alıcı bulmaktadır. Eğer bu kabullenilirse, ortalama piyasa fiyatı onbeş frank olacaktır, oysa, rekabet yasasına göre, fiyatı yirmi franktır. Eğer ortalama fiyat onbeş frank olsaydı, ister eşitlenmiş olsun, ister başka türlü, herhangi bir dağıtıma yer olmazdı. Rant, ancak, üreticisine hektolitresi on franka malolmuş tahılın, yirmi franktan satılabilmesi durumunda varolur. M. Proudhon, eşitsizliğin ürününden eşitlenmiş üleşime ulaşabilmek için, eşit olmayan üretim maliyetine sahip piyasa fiyatlarının eşitliğini varsayıyor. 

Mili, Cherbuliez, Hilditch ve benzeri iktisatçıların vergilerin yerini almak üzere rantın devlete verilmesini talep etmelerini anlayışla karşılıyoruz. Bu, sanayi kapitalistinin yararsız bir şey, burjuva üretiminin genel yapısı üzerinde bir fazlalık gibi gördüğü toprak sahibine karşı beslediği nefretin içten bir ifadesidir. 

Fakat, sonradan tüketiciye bindirilecek on franklık bir ek yükün genel bir dağılımını yapmak için, tahılın hektolitresinin fiyatını önce yirmi frank yapmak, toplumsal dehayı zikzaklı yolunda kederli kederli yürütmek – ve gidip kafasını bir köşeye vurdurtmak için gerçekten de yeterlidir. 

M. Proudhon'un kaleminde rant, "toprak sahipleriyle çiftçilerin ... daha yüksek bir çıkar içinde karşıt olarak yürüttükleri ve toprağı işletenlerle sanayiciler arasında tasarrufun eşitlenmesi sonal sonucuna varması gereken çok büyük toprak değerlendirmesi" oluyor. [II, 271.] 

Rant temeli üzerindeki herhangi bir toprak değerlendirmesinin pratik bir değer taşıması için, bugünkü toplum koşullarından ayrılmak gerekir. 

Şimdi, göstermiş bulunuyoruz ki, çiftçi tarafından toprak beyine ödenen çiftlik kirası, ancak sanayi ve ticarette en ileri gitmiş ülkelerde tam olarak rantı ifade eder. Ve bu rant bile, çoğu kez, toprağa katılmış sermaye üzerinden toprak beyine ödenen faizi de içerir. Toprağın konumu, kentlere olan yakınlığı ve birçok başka koşullar, çiftlik kirasını etkiler ve toprak rantını değiştirir. Bu tartışma götürmez nedenler, rant temeli üzerinde yapılacak bir toprak değerlendirmesinin sağlıksız olacağını kanıtlamaya yeterlidir. 

Öte yandan rant, bir toprak parçasının verimlilik derecesininin değişmez göstergesi olamaz, çünkü kimyanın modern uygulaması toprağın doğal özelliklerini her an değiştirmektedir ve jeolojik bilgi, şu anda, günümüzde, eski göreli verimlilik tahminlerini kökünden değiştirmeye başlamıştır. İngiltere'nin doğu eyaletlerindeki engin toprakların tarıma açılmalarının üstünden daha ancak yirmi yıl geçmiş bulunuyor; bu topraklar humus ile alt toprağın bileşimi arasındaki ilişkinin doğru-dürüst anlaşılmaması yüzünden boş bırakılmışlardı. 

Demek ki tarih, rantla birlikte hazır bir toprak değerlendirmesi sağlamak bir yana, şimdiye dek yapılmış toprak değerlendirmesini değiştirmekten ve tepetaklak etmekten başka bir şey yapmıyor. 

Son olarak, verimlilik, sanıldığı gibi öyle o kadar doğal bir nitelik değildir; içinde bulunulan anın toplumsal ilişkilerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bir toprak parçası tahıl yetiştirmek için çok verimli olabilir, ama piyasa fiyatı gene de ekicinin onu yapay bir otlak biçimine dönüştürmesini gerektirebilir ve dolayısıyla toprak verimsizleşir. 

M. Proudhon, sıradan bir toprak değerlendirmesi değerinde bile olmayan kendi toprak değerlendirmesini, sırf rantın tanrısal eşitlikçi amacına öz kazandırmak için uydurmuştur. 

Rant, diye devam ediyor M. Proudhon "hiçbir zaman yok olmayan sermayeye –toprağa– ödenen faizdir. Ve sermaye maddede herhangi bir artış sağlayamadığı ve ancak onun kullanımında belirsiz bir iyileştirme sağlayabildiğinden, bir borcun (muttuum) faiz ya da kârının, sermayenin bollaşması ile sürekli bir düşme eğilimi gösteriyor olmasına karşın, rant, sanayinin yetkinleşmesi ile, ki bu toprak kullanımında iyileşme sağlar, sürekli artma eğilimindedir. ... İşte böyledir özünde rant." (c. II, s. 265.) 

Bu kez, M. Proudhon, rantın özgül nitelikteki bir sermayeden türetildiğini söylemesi bir yana, rantta faizin tüm özelliklerini de buluyor. Bu sermaye, topraktır, "maddede herhangi bir iyileştirme sağlayabilen" ölümsüz bir sermayedir. Uygarlığın giderek hızlanan ilerlemesi karşısında faiz sürekli düşme eğilimi gösterirken, rant sürekli yükselme eğilimi gösteriyor. Faiz, sermayenin bolluğu yüzünden düşüyor; rant ise, sanayide gerçekleştirilen ve toprağın daha da iyi kullanılması ile sonuçlanan iyileşmelerden ötürü yükseliyor. 

İşte böyledir özünde M. Proudhon'un görüşü. 

İlkin, rantın sermayeye ödenen faiz olduğunu söylemenin ne ölçüde doğru olduğunu inceleyelim. 

Toprak sahibinin kendisi için rant, toprağı satın alırken yatırdığı sermaye üzerinden almakta olduğu ya da toprağı satmış olsaydı eline geçecek olan sermaye üzerinde almış olacağı faizi temsil eder. Ama toprağı alıp satmakla yalnızca rantı alıp satmış olur. Kendisini rant alıcısı yapmak için ödediği fiyat, genel faiz oranı tarafından düzenlenir ve bunun, rantın gerçek yaratılışı ile hiçbir ilgisi yoktur. Toprağa yatırılmış sermaye üzerinden alınan faiz, imalata, ya da ticarete yatırılmış sermayeden elde edilenden genellikle daha düşüktür. Demek ki, toprağın sahibi için temsil ettiği faiz ile rant arasında hiçbir ayrım yapmayanlara göre, toprak sermayesi üzerinden sağlanan faiz, öteki sermayeden sağlanan faizden daha da azdır. Ama bu, rantın alış ya da satış fiyatı, rantın pazarlanabilir değeri, sermayeleştirilmiş rant sorunu değil, rantın kendi sorunudur. 

Çiftlik kirası, gerçek ranttan ayrı olarak, toprakta cisimleşmiş sermayenin faizini de içerebilir. Bu durumda toprak beyi, çiftlik kirasının bu bölümünü toprak beyi olarak değil, ama bir kapitalist olarak alır, ama üzerinde durmamız gereken gerçek rant bu değildir. 

Bir üretim aracı olarak işlenmediği sürece, toprak sermaye değildir: Toprak da tıpkı bütün öteki üretim aletleri gibi, sermaye olarak artırılabilir. Maddesine, M. Proudhon'un dilini kullanalım, eklenen bir şey yoktur, ama üretim aletleri olarak iş gören topraklar çoğaltılır. Zaten üretim araçları biçimine dönüştürülmüş bulunan topraklara daha çok sermaye yatırma olgusu, toprağa madde olarak, yani toprağın boyutlarına bir şey eklemeksizin toprağı sermaye olarak artırır. M. Proudhon'un toprağı, madde olarak, sınırlılığı içinde ele alınan yeryüzüdür. Toprağa atfettiği ölümsüzlüğe gelince, madde olarak bu erdeme sahip bulunduğunu teslim etmeye hazırız. Ancak, sermaye olarak ise toprak, herhangi bir başka sermayeden daha ölümsüz değildir. Altın ve gümüş, ki onlar da faiz getirir, toprak kadar dayanıklı ve ölümsüzdürler. Toprak fiyatı yükselirken altın ve gümüşün fiyatları düşüyorsa, bu, onların azçok ölümsüz yaratılışta olmalarından değildir elbette. 

Sermaye olarak toprak, sabit sermayedir; ama sabit sermaye de, tıpkı döner sermaye gibi, tükenir. Toprak iyileştirmeleri, yenilenmeyi ve bakımı gerektirir; bunlar ancak belirli bir süre dayanırlar; ve bu, maddeyi üretim aracına dönüştürmek için yapılan bütün öteki iyileştirmelerle olan ortak noktalarıdır. Toprak, sermaye olarak ölümsüz olmuş olaydı, bazı topraklar bugün sahip olduklarından çok değişik bir görünümde olurlardı ve bizim de Roma Campagnası'nı, Sicilya'yı, Filistin'i eski bolluklarının debdebesi içinde görmemiz gerekirdi. 

Yapılan iyileştirmelerin toprakta cisimleşmiş olarak kalmalarına karşın, toprağın sermaye olarak yok olabileceği durumlar bile vardır. 

İlkin, bu durum, gerçek rantın, yeni ve daha verimli toprakların rekabeti ile ortadan kalktığı zaman görülür; ve ikinci olarak da, bir zamanlar değerli olabilecek iyileştirmeler, tarım bilimindeki gelişmelerden ötürü evrenselleştikleri an, değerli olmaktan çıkarlar. 

Toprağın sermaye olarak temsilcisi, toprak beyi değil, çiftçidir. Toprağın sermaye olarak getirdiği gelir, faiz ve sınai kârdır, rant değil. Böyle faiz ve kâr getiriyor olmalarına karşın, hiçbir rant getirmeyen topraklar da vardır. 

Kısacası, faiz getirdiği kadarıyla toprak, toprak sermayesidir, ve toprak sermayesi olarak toprak, rant getirmez, toprak mülkiyeti değildir. Rant, toprağın azçok sağlam, azçok dayanıklı olan yaratılışının bir sonucu olamaz. Rant, toplumun ürünüdür, toprağın değil. 

M. Proudhon'a göre, "toprak kullanımındaki iyileştirme" –"sanayideki yetkinleşmenin" bir sonucu– rantta sürekli bir yükselmeye yolaçar. Oysa tersine, bu iyileştirme, rantta devresel düşüşlere yolaçar. 

Tarımda olsun, imalatta olsun, herhangi bir iyileştirme genel olarak nedir? Aynı emekle daha çok üretmek; daha az emekle aynı, ya da hatta daha çok üretmek. Bu iyileştirmeler sayesindedir ki, çiftçi, göreli olarak daha küçük bir ürün için daha çok miktarda emek kullanmaktan kurtulur. Bundan ötürü, daha düşük kalitede toprak kullanmasına gerek kalmaz ve ardarda aynı toprağa yatırılmış olan sermaye bölümleri, eşit üretkenlikte kalırlar. 

Demek ki, bu iyileştirmeler, M. Proudhon'un söylediği gibi rantı sürekli yükseltmek bir yana, tersine, rantın yükselmesini önleyen birçok geçici engel durumuna gelirler. 

17. yüzyılın İngiliz toprak sahipleri bu gerçeğin o denli farkındaydılar ki, gelirlerinin azalacağı korkusuyla tarımın ilerlemesine karşı çıkmışlardı. (Bkz: Petty, Charles II zamanındaki bir İngiliz iktisatçısı[50].) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.